Ediz Tuncel: Rotasız geminin sahtekar tayfaları
Şu anda Türkiye’deki ekonomi sistemi resmen fırtınaya tutulmuş ve kontrolü tamamen kaybedilmiş, kendi başına bir oraya bir buraya savrulan rotasız bir gemiye benziyor.
Ekonomi yönetiminde yıllar yılı süregelen hatalar malesef ki bugünleri getirdi ve hep birlikte batıyoruz.
Bu saatten sonra gelinen durumdan dolayı birilerini suçlamanın da artık bir anlamı yok, dökülen süte ağlamanın bir faydası yok.
TL akıl almaz bir hızla değer kaybediyor, millet akıl almaz bir hızla sefalete sürükleniyor.
Ancak bunun tek sebebi Türkiye denen devasa gemiyi yöneten kaptanın hataları değildir.
TL’nin hatalı politikalar yüzünden değer kaybına uğraması bugün yaşadığımız ekonomik yıkımı açıklamaya yetmez, bu yangına benzin döken bir de ikincil faktör var ki, adını rantçı tayfa koydum.
Kaptanın hatalarını fırsat bilip, geminin ambarında duran malları ve sermayeyi yağmalayan fırsatçı tayfalar da bugün yaşanan felakette çok büyük oranda sorumluluk sahibidirler.
Peki bu fırsatçı tayfa, geminin yükünü yağmalıyor da ne oluyor!!!
Sadece oturdukları kamaralarda istifledikleriyle geminin batışını bekliyorlar, hepsi o kadar…
Gemi batarsa, istifledikleri yükleriyle birlikte onlar da batacaklar, amma ve lakin, sanki farkında değilmişler ve gemi batarken bir başka gemiye atlayıp da kurtulacaklarmış gibi davranıyorlar ve fırsat bu fırsat deyip, piyasada yapabilecekleri en büyük vurgunu yapmaya çalışıyorlar.
TL döviz karşısında bir lira değer kaybına uğruyorsa ve TL’nin değer kaybı 10 liralık malı 11 liraya çıkarıyorsa, fırsatçı tayfa sattığı mala en az üç lira, beş lira zam yapıyor, elde ettiği fahiş karı da hemen dövize, Dolara, Euro’ya, Sterlin’e çeviriyor, bankaya istifliyor, TL değer kaybettikçe hem yaptığı fahiş zamdan kazanıyor, hem de bankaya istiflediği dövizin giderek yükselmesinden kazanıyor, bir taşla iki kuş vuruyor.
Fırsattan istifade tam bir soygun düzeni kurulmuş durumda, dar gelirli veya sabit gelirli vatandaş resmen katlediliyor, köşe başlarını tutmuş olan rantçı tayfa da fırsattan istifade karına kar katıyor.
Bu durum hem Türkiye’de, hem de burada en vahşi şekilde yaşanıyor, her iki hükümet de olan biteni sadece seyrediyor, elini masaya vurup bu gidişatı durdurmuyor, durduramıyor, çünkü ülke içinde yapılan ve herbiri bir dipsiz kuyuya dönüşen yatırımların hemen tümü Dolar üzerinden yapılmış, garantileri de Dolar üzerinden verilmiş.
Türkiye’deki hükümet bunca zamandır hazıra dağın bile dayanmayacağını anlamadan har vurup harman savurdu, şimdi ise taşıma suyuyla değirmen döndürmeye çalışıyor, o suyu da köşe başlarını tutmuş rantçı tayfa havada kapıyor, TL’nin değer kaybını düşürmek için atılan adımların da böylece hiçbir anlamı kalmıyor.
Bizim burada ise durum çok daha vahim, tam bir felaket yaşanıyor, tüm mallara TL’nin değer kaybının çok üzerinde fahiş zamlar yapılmış durumda ve kimse de kontrol etmiyor, tam bir başıbozukluk hakim durumda.
TL’nin korkunç değer kaybı bir tek Rumlara yaramış, bizim ahalinin alık alık baktığı, alayım mı almayım mı diye kıvranıp durduğu malları onlar tonla alıp gidiyor, bizim ahali marketten elinde yarısı boş bir poşet ile çıkarken Rumlar market arabalarını tıka basa doldurup çıkıyor.
Aynı durum benzincilerde de geçerli, bizim vatandaş arabasına benzini koklatarak koyarken Rum gelip ağzına kadar depoyu dolduruyor, yetmiyor, arabanın arkasındaki bidonlara da dolduruyor, öyle gidiyor.
Şu anda, memlekette yaşanan ekonomik kaosa ve hiper enflasyona karşın, KKTC piyasasına Rum tarafından feci şekilde para akıyor, ama nedense bu işten küpü dolduran herkes timsah gözyaşları döküyor.
Memlekette yaşanan ekonomik yıkıma ragmen bankalara bir kesim habure döviz cinsinden para istifliyor, ama adamın halini sorsan, timsah gözyaşları sel olur akar, gider.
Diğer taraftan, sadece Ortadoğu’nun değil, tüm dünyanın en önemli kumar cennetlerinden biri olan KKTC’de, devlet sadece kumarda dönen parayı kontrol altına alsa ve ciddi oranda vergilendirse, değil sadece memurları ve emeklileri, tüm KKTC halkını maaşa bağlayabilir, devlet sadece kumardan elde edeceği gelirle ülke dünyanın en gelişmiş ve düzgün ülkesi haline getirilebilir.
Ama nerde, hangi akıl bunu yapacak ki!!!
Bir kesim sürünüyor, diğer kesim subaşını tutmuş, testisini dolduruyor, testisini dolduran kesimi destekleyen siyasi sistemi de sürünen kesim habure başına seçip duruyor…
Yani düzülen hem acısından bör bör bönürüyor, hem de kendini düzen düzenbazlık düzenine gidip yine oy veriyor…
Var mı böyle bir akıl tutulması dünyada!!!
Var işte!!!
İşin daha da kötüsü, sağcısından solcusuna, dincisinden dinsizine, hırlısızından hırsızına, devlet yönetimine talip olanların al birini vur ötekine…
Siyaset dünyasında öyle bir kurgulama yapılmış ki, ayaklar baş olmuş, başlar ise sokakta kaldırım mühendisi olmuş vaziyette.
Siyasi partiler öylesine çeteleşmiş, tarikatlaşmış ki, vasıflı insanların bu çetelerin içine girmesi mümkün değil, kapıdan içeri adım attıkları anda biçiliyorlar.
Birincisi, siyasi çete içinde köşe başlarını tutmuş olanlar kendilerinden daha akıllı birilerini çete içine sokmak istemiyorlar.
İkincisi, siyasi çetelerin içindeki ağaların hizmetindeki ayak takımı, nemalandıkları düzeni ellerinden alabilirler diye ağalarına tehdit gördükleri herkesi daha kapıdan içeri adım atar atmaz biçiyorlar.
Ahali da alık alık bakıyor, bunların hamasi nutuklarına kanıyor, sandığa gidip oyunu verdikten sonra kuyruğu koparılmış balık gibi baş aşağı deniz dibine çakılıyor.
Önüne bir poşet dolusu şeker, tuz, pirinç atılan geri zekalı gidip önüne o sadakayı atana oy veriyor, senin de oyun o üç kuruşluk şekere, pirince satılmış geri zekalıyla aynı sayılıyor, elin geri zekalısına geri zekalı deyince de herifin aklına birdenbire alemin akıllısı olduğu geliveriyor…
Kaybeden yine sen oluyorsun, herif bir poşet dolusu şeker, tuz, pirinçle kara geçmiş oluyor.
Bazısı sınıf atlıyor, duman altı bir restorantta kendi cebinden ödemeyi asla göze almayacağı ama kendine seçim avantası olarak yedirilen birkaç yüz liralık bir yemeğe, bir bardak rakıya tav oluyor, birkaç saatliğine adam yerine konuyor, gerine gerine gidip sandıkta “görevini” yaptıktan sonra, sonraki süreçte yıllar boyunca kapı köpeği yerine bile konmuyor.
Sandıktan koltuğa oturttuğu da tuttuğu subaşından küpünü doldurmaya devam ediyor.
Bugün çöken aslında ekonomi filan değil, çöken bu toplumun zihniyetidir.
Bu kokuşmuş zihniyet yüzünden tüm maddi ve manevi değerlerimizi dibine kadar kaybettik.
Şimdi ise, ekonomik çöküşten çok daha büyük bir tehlike var karşımızda.
Bizdeki rezaleti artık boşverdim, artık bizden bir halt olmaz, burası kesin ve net!
Olacak olsaydı 46 senede 43 tane uyduruk hükümet kurup da sadece ganimet düzeni üzerinden çalışan bir düzen kurup, sayısız kez kafamıza giyip, sonra da sanki alem ahmak biz akıllıymış gibi günah keçileri arama derdine düşmezdik.
Esas endişe verici durum Türkiye’de…
Türkiye’deki ekonomik çöküş ve arkasından gelecek siyasi hesaplaşma sonucunda ülke çok daha büyük bir kaosun içine, hatta bir iç savaşa bile sürüklenebilir.
Türkiye’de şu anda iki büyük parti var, biri AKP, diğeri CHP…
Her ikisi de bugün yaşananlardan ve bugünden sonra yaşanacaklardan sonuna kadar sorumludur.
Birinin iktidarda, ötekinin muhalefette olması farketmez.
İkisi de yapı itibarıyle birbirinin tamamen aynısıdır, başkanları delegeleri, delegeler başkanlarını seçer, bu saadet zinciri böyle sürüp gider.
Her ikisi de yanyana kulvarlarda koşarlar, her ikisi de başladıkları hiçbir yarışı başarılı şekilde ve alnının akıyla bitirememiştir.
Bu saatten sonra böyle devam edemezler, etmeyeceklerini artık anlamaları lazımdır.
Ya ister istemez işbirliği yapacaklar ve Türkiye’den başka Türkiye olmadığını, Türkiye’nin Türkiye’den başka dostu olmadığını idrak edecekler, ellerini hep birlikte taşın altına koyacaklar ve ülkeyi birlikte ayağa kaldırmaya çalışacaklar, ya da aynı kafayla devam edip, hem birbirlerini hem de ülkeyi parçalayacaklar, bunun ortası artık yok.
İkinci alternatif, bölgede ellerini ovuşturarak ortalığı darmadağın eden emperyalistlerin umduğu alternatif, ve öyle olması için de ellerinden geleni yapıyorlar.
Artık at gözlüklerini çıkarıp, ortak akılla hareket etmek için son virajdayız, hemen sonrası dipsiz bir uçurumdur ve gittik gidiyoruz, kenarından düşmeye artık adımlar değil, milimler kaldı ve düştüğümüz anda kimse bizi tutmak için elini uzatmayacak, aksine arkamızdan tekmeyi basacak, kafa üstü çakılışımızı garantiye alacak…
Ve bütün bunlar, sadece kaptanın hataları yüzünden değil, tayfaların rant hırsı yüzünden olacak…
Yeterince açık mı!!!