KıbrısKöşe YazılarıManşet

Candaş Özer Yolcu: Sevsen de ölürdün, sevmesen de..

Sevsen de ölürdün, sevmesen de..

Sürekli vakit geçirdiğin insan zamanla gözün olur, kalbin olur, elin ayağın, ruhun olur. Benliğini ele geçirebilir, ruhunu zaptı rap altına alabilir, nefesin olur, hevesin, nefsin olur..
Buna gereğinden fazla izin verme ve sen kalmaya gayret et.:.
En azından kendin soluk alıp vermeyi dene..

Aksi taktirde, teslim alınırsan..
Varlığı, tüm hayatını kaplayan, bedenini saran tenin, terin olur.
Bildiklerini unutursun, o yapıyor diye yapabildiklerini yapamaz, o her bir şeyi hallediyor diye, tüm hayati işlevlerini bıraktığın, seni, kendine amade parazite dönüştürebilir.
Silikleştirilirsin…

Bir başına kalmayı, kendine yetmeyi öğren.
Öğrenmezsen, bir gün birden bire tek başına kaldığında, bırakılıverildiğinde öylece ortada..
Böyle bir duruma nasıl katlanılır, onsuzlukla nasıl baş edilir, onsuz bir hayata nasıl katlanılırı öğrenmek için,
vakit çok geç olabilir.
İlkyardım müdahalesi bile nafile gelir.

Onun dışında bir yol, sokak, geçit bilmediğinden, gençliğini tükettiğin o küçücük, her penceresinin kedisini, kapı önündeki köpeğini, bahçelerinde açan çiçekleri ezbere bildiğin…
Her sokağı aynı yere çıkan mahallende bile yolunu bulamaz, yoldan çıkar, yönünü, pusulanı şaşırırsın…

Evini bulamaz, erzaksız, katıksız kalır,
seni çok iyi bilen, tanıyan, o bizimsi mahallede bir köşede yığılıp kalır,
ölümü beklersin.

İşte o gün, yeniden, sil baştan fıtrat ayarlarına, anadan doğuş haline geri dönmek zorunluluğuyla karşı karşıya kaldığında, hayat senin için bitmiş gibi olur.

Herkes, gitmek üzere gelir…
Unutma, herkes bir gün mutlaka gider, gitmese bile yabanileşir, yabancılaşır ve asla aklından bile çıkarma ki herkes bir gün el oluverir..

Sen, en nihayet, başkalaştığın, yabancılaştığın kendinle kalakalırsın..
O yüzden herkesle, her şeyle yabancılaşsan bile, kendinle tanıdık kal.

İçinde nice aşk, hasret, gül kokulu mektuplar olan. Lekeli bohçaya benzer posta çuvalı gibi bir postanenin önüne gelişigüzel fırlatılırsın..

Atıldığın o köşede..
Hissettiğin değersizliğin, maruz kaldığın münasebetsiz davranışların, hadsiz hitapların, seviyesiz tavırların, haksız muamelelerin nedeni..
Gereğinden fazla sayıda lüzumsuz bir insana, faydadan çok zarar veren eşe dost güruhuna maruz kalıp onlarla zırva zamanlar geçirmiş olduğundandır.

Her gelen, bir gün gitmek için gelir.
İstediğini alıncaya, karnı ve gönlü doyuncaya, arzuları tatmin oluncaya, işlerine gelinceye..
..ve aşk
aşık olunan maşuk veya maşukanın çirkin yüzünü ve yönünü görmeyi reddedebildiğin yere kadar sürer..

Çekip gidişinin açıklaması saçma sapan zırvalar olur. Anlaşamıyoruz, der; geçinemiyoruz, bakış açılarımız farklı, sürekli tartışıyoruz, ben artık sıkıldım ve yoruldum, denedik olmadı, olamıyor işte.
Sen çok daha iyilerine kayıksın der ve öylece arkasını döner gider..
oysa gerçek tüm talepleri karşılanmış hevesini almış olmasıdır..

İşi biten giderse şanslısın, kalırsa gamlı..
Böyle bir cesareti sergilemeyip, hayatında kalıp, seni mutsuz edip zehrini zerk etmeye devam edebilir de..

Cesaret edip ayrılmayı beceremeyenler, nefret hamuru yoğururlar. Karşısındakini bıktırmak, yormak, tiksindirmek, nefret ettirmek ve yıldırmak için, gözünün önünde, başkalarına övgülü beğeni cümleleri bile dizerler.

Sana çok uzun süredir tek bir güzel sözü olmayan, başkalarına romantizm methiyeleri sıralayan vicdansız narsistlere dönüşür…

Elbet gün gelir,
hala hayatında olan, hala aşık olduğunu sandığın, aslında, bağını koparamayıp müptelalığına düştüğün kişinin sevgilisi değil kölesisindir artık..

Beraber uyuduğun, aynı sofrada yemek yiyip, aynı çatı altında yaşadığının nefesi, öksürüğü, sesi bile onu çok seviyor olduğun zannına karşın, sana batmaya başlar..

Herkes bir gün, elbet ya ölür, ya da alır başını gider, seni başkası için terk eder ve sen yaşayan ölüye dönüşürsün..

Denizin ortasında, yüzgecinden kocaman bir misinaya takılmış çaresiz minik bir turuncu japon balığı gibi, aşk denizinden çekilirken, zangır zangır titreyerek, sarsıla sarsıla üzülür ağlarsın..

Bu sarsıntılı acıyı ne balıkçının oltayı kavrayan kaba elleri hisseder, ne de balıkçıyı bu derinliğe getiren kayıkçının kürekleri çeken nasırlı elleri..

Sevmeseydin ölürdün biliyorum, ama bu kez de sevdin de öldün.
Sevgisizlikten, sevmeden ölmek mi kabildir, severek, severken ölmek mi?
Bilemezdin…

Candaş Özer Yolcu (devam edecek)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu