Ediz Tunçel: Çocuklar adalet bekliyor!
6 Şubat felaketinin ardından nerdeyse iki yıl oluyor.
Yüreği, vicdanı olanlar için zaman ve yaşam 6 Şubat sabahında durdu.
Tarifsiz bir ahlaksızlık, sahtekarlık, vicdansızlık, sorumsuzlukla, organize bir kötülükle yaratılan bina ucubeleri daha depremin ilk saniyelerinde tuzla buz oldu, onbinlerce, belki de yüzbinlerce insanımıza mezar oldu…
Resmi açıklamalara göre 40 bine yakın deprem anında yıkıldı, çoğu tuzla buz oldu, 14 bin binada hiçbir hayat belirtisine rastlanmadı, sadece 26 bin binada hayat belirtisi bulunabildi, onlarda da kaç kişi kurtarılabildi, orası belirsiz…
Eğer bu binalar gerekli mimarlık, mühendislik kaidelerine eksiksiz uyularak ve devletin yetkili birimleri tarafından da eksiksiz denetlenerek yapılsaydılar, bir teki bile yıkılmaz, hatta sıvaları bile düşmezdi…
Kahramanmaraş merkezli ve her an olması zaten beklenen, geliyorum diye bağıra bağıra gelen deprem 7.7 cıvarında ve en şiddetli olarak olduğu yerde hissedilmiş olsa da, mesafeler uzadıkça depremin şiddeti ve yıkıcı etkisi azalır.
Ancak cehaletin, ahlaksızlığın, sahtekarlığın, rant hırsının paçalardan oluk oluk aktığı bir kötülük düzeninde rant hırsı uğruna binalar göz göre göre, bile isteye o kadar kötü yapılmıştı ki, deprem değil, düpedüz ahlaksızlık ve sahtekarlık galip geldi ve insanlık tarihinin en büyük felaketi sadece birkaç saniye içinde bizi vurdu, insanlarımızı katletti, geriye kalan vicdan, ahlak sahibi olanları da yaşayan ölüye çevirdi.
İsias denen ahlaksızlık, sahtekarlık, vicdansızlık, sorumsuzluk ucubesinin organize katiller çetesinin o ucubeyi yaratırken yaptıkları akıl almaz kötülükler birkaç hafta önce açıklanan son bilirkişi teknik raporu ile tek tek ifşa edildi.
Yapılan kötülüğü ifşa etmek için hazırlanan bu rapor bile yetersiz kalıyor, otel ucubesinin tanıtım fotoğraflarında net şekilde görülen ve araba parkı yapmak ve dekor amaçlı olarak kesilen en az 7-8 kolondan bahsetmiyor…
Kolon-kiriş yapımında rastgele kullanılan ve kimi nervürlü, kimi nervürsüz, kiminin çapı çamaşır teli çapında, kiminin çapı kalem kalınlığında olan dandik demir kullanımından da bahsetmiyor…
Tarifsiz bir ahlaksızlık ve sahtekarlıkla mühürlenmiş bu bina ucubesinin mühürü kırıldıktan sonra otele çevrilmesi neticesinde atık su borularının geçirilmesi için delik deşik edilen kolon ve kirişlerden de pek bahsetmiyor…
Ancak geriye kalan tüm kusurlardan bahsediyor, katiller çetesinin tüm iddialarını çürütüyor, bile isteye, göz göre göre ve doğrudan kasıtla yaptıkları tüm kötülüklerini tek tek ortaya koyuyor.
Bu organize katiller çetesi sadece 72 can parçamızı katletmekle kalmadılar, geriye kalanları da yaşayan ölülere, aldıkları her nefeste azaptan, üzüntüden eriyen çaresiz insanlara dönüştürdüler…
Bunlar, o kadar acımasız ve vicdansız bir kötülük şebekesidir ki, insanlığın o kadar yüzkarasıdır ki, “Adıyaman’da 50 bin kişi öldü, siz 72 kişinin derdine mi düştünüz” diyebilmişler, hiçbir şekilde insan hayatına ve yaşam hakkına en ufak bir değer vermediklerini sadece ucubeyi yaratırken ispatlamamışlar, söylemlerinde de bunu en acımasız bir şekilde ispatlamışlardır…
İnsanoğlunun sözlüğünde bu organize kötülük şebekesinin kötülüğünü tarif edecek hiçbir terim yoktur, icat edilmemiştir, çünkü insanoğlunun bu kadar kötü, ahlaksız, vicdansız, sorumsuz ve zalim olabileceği tahmin edilememiştir.
İşin daha da tuhaf tarafı, bu kadar zalim ve ahlaksızca savunma yapabilen, insanları katledenin deprem değil tarifsiz bir kötülük ve rant hırsıyla kendi elleriyle yıktıkları ahlak, yarattıkları ahlaksız düzen ve düzenbazlık olduğunu bir kez daha, üstelik de mahkemenin önünde ispat eden, evlatlarını katlettikleri ailelere bu kadar acımasızca saldırabilen bu insan diyemeyeceğim insan müsveddelerine mahkeme heyeti hak ettiği dersi vermiyor, zehirlerini akıtabildikleri kadar akıtmalarına müsaade ediyor…
Savunma hakkını yıktıkları ahlaki değerleri sonuna kadar yok etmek için, zehirlerini son kertesine kadar akıtabilmek için kullanabiliyorlar!
Adalet bu değil, savunma hakkı bu değil!
Bize ve insanlığa yaşattıkları onca kötülüğe rağmen bunu yapabilmeleri ve halen yapabilecek cesaretleri olması, üstelik de bunun adalet arayışının son noktası olan bir mahkeme salonunda yapabilmeleri, akıl almaz bir durumdur ve adalet olan güven de ister istemez sarsılıyor!
Diğer taraftan, ÇOCUKLARIMIZ HALA ADALET BEKLERKEN, son bilirkişi raporu yayınlandıktan sonra, bizim haftalardır Meclis başkanlığı kavgasına tutuşmuş olan devlet ve muhalefet kanadından hiçbir açıklama gelmedi!
Geldiyse de ben duymadım!
Sadece çocuklarımızın aileleri ve temsilcileri basın açıklamalarında bulundu, sosyal medyadan detayların bir kısmını duyurdular.
Bu yazıyı yazmadan önce, bir kez daha haberleri taradım, sırf emin olmak için, ama devleti yönettiğini iddia edenler tarafından, ki maalesef buna Cumhurbaşkanımız Tatar da dahil, son bilirkişi raporu açıklandıktan sonra tek kelime etmemiş, herkese Meclis başkanlığı seçiminde yaşanan rezalete odaklanmış!
9 Eylül / İTÜ bilirkişi raporu açıklandıktan sonra yer yerinden oynamalıydı, gerek iktidar, gerek muhalefet, gerekse Cumhurbaşkanı yeri yerinden oynatmalıydı, gelecek nesillerimizi kurtaracak bir adalet depremi yaratılması için, adaletin katiller çetesinin başına çatır çatır çökmesi için var güçleriyle bir kamuoyu oluşturmaya çalışmalıydılar…
Ama tek kelime etmediler!
Ettiklerinde de sadece “bu davanın takipçisiyiz, Türkiye adaletine güveniyoruz” demekle yetiniyorlar!
Bu yetmez, asla ve katiyen yetmez!
Adalet karşı önyargılı olmak istemem ama Türkiye’de depremlerin olmasıyla ortaya çıkan onca sahtekarlık, ahlaksızlık, organize kötülük ortada dururken, bu organize kötülük tarafından yüzbinleri aşan insanımız katledilmişken ve bu kötülük adalet tarafından gerektiği şekilde sorgulanmadığı için bu katliamlar hala devam ederken, hiçbir normal insan adalete karşı güven duymaz, ben de duymuyorum.
Bu organize kötülüğe karşı bugüne kadar verilmiş tek emsal karar, Alpargün davasındaki karardır!
Kararı okuduğunuzda, vicdanla, bilimle, hukukla, tamamen gerçeklere dayanılarak, organize kötülük madde madde ifşa edilerek verildiğini anlarsınız…
Alpargün davasında önce insan, sonra yargıç olan yargıçların verdiği emsal kararla kapkaranlık kötülük tünelinin ucunda bir adalet ışığı belirmiş ve umut olmuştur.
Ancak bu yetmez, organize kötülüğün tamamen ortadan kaldırılabilmesi için karanlığı yaratan, çocuklarımızın hayatlarını çalan organize katiller çetesi tarifsiz bir ahlaksızlık, vicdansızlık ve rant hırsıyla yarattıkları karanlığa gömülmelidir, ve bu da mağdurların tek sığınabildiği liman olan adalet eliyle olmalıdır…
Organize kötülük çeteleri halinde hareket eden katil çetelerine verilecek cezalar öyle ağır olmalıdır ki, bir daha hiçbir ahlaksız, vicdansız insan müsveddesi sırf rant uğruna insanlığı katledemesin, insanlık ve çocuklarımız artık bu kötülük çetelerinin elinden kurtulsun…
Bizim siyasetçi geçinen ve haftalardır Meclis’te yarattıkları kaos ile kendi saygınlıklarını da yerle bir eden, kendi yarattıkları rezilliğe başka sorumlu arayan utanç abideleri de bir zahmet kim için siyaset yaptıklarını, devletin kim için var olduğunu, devleti kim için yönettiklerini (aslında yönetemediklerini), ÇOCUKLARIMIZIN, ŞAMPİYON MELEKLERİN HALEN ADALET BEKLEDİĞİNİ hatırlasınlar…
Bu arada, bir hatırlatma da, memlekette karınca sürüsünden farksız olan ama ne işe yaradıkları da anlaşılamayan, kendilerine bile hayırları olmayan sivil toplum örgütlerine!
Çocuklarımız katledilirken, yaşam hakları ahlaksız katiller çetesi tarafından ellerinden alınırken hesap sormayacaksanız, tek kelime etmeyecekseniz, susup da seyredecekseniz, siz ne işe yararsınız!!!