Ediz Tunçel: Trafik, zeka seviyemiz, Trump’ın maskaralığı!
İnsanoğlunun nasıl yaşadığını ve yönetildiğini anlamak için nasıl öldüğüne bakacaksınız…
Eğer bir memlekette insanların kaderinde kazalarda, özellikle de trafik kazalarında ölmek varsa, anlayın ki o memleketin insanlarının zeka seviyesi “öğretilebilir geri zekalı” seviyesinde veya altındadır ve o zeka seviyesine göre de yaşamakta, yönetilmekte ve ölmektedirler.
Öğretilebilir bir geri zekalıya, yani IQ’su yaklaşık yüzde 60’larda olan bir insana araba sürmeyi öğretebilirsiniz, ama kurallara uyma alışkanlığını öğretemezsiniz, kurallara uyma, kendisini ve başkalarını koruma, kollama bilincini geliştiremezsiniz.
Böylece, zeka seviyesi ancak öğretilebilir seviyede olan bir geri zekalıyı arabanın kontağını çalıştırmayı, ileri-geri vites atmayı öğrendi, trafik kurallarının da yarısından biraz fazlasını zor zoraki “ehliyeti alana kadar” öğrendi diye ehliyet sahibi yapıp, sokağa salıyorsunuz.
Sonuç bir felaket oluyor, her sene bizim memlekette onlarca, Türkiye’de de binlerce, hatta onbinlerce insan trafikte feci şekilde ölüyor veya hayat boyu sürecek fiziki travmalara maruz kalıyor, ölenlerin çoğu da genellikle hiçbir suçu olmayan, ya araçta yolcu olarak bulunan veya kendi halinde, yolunda giden insanlar oluyor.
Kazayı yapanlar da genellikle öğretilebilir geri zekalı seviyesine sahip olup da ehliyet sahibi yapılmış olanlar!
Zaten kazaların oluş şekline baktığınızda, kazaya sebep olanların zeka seviyesini anında anlarsınız!
Bu öğretilebilir geri zekalı seviyesine sahip olup da kaza yapanların çoğu ya kırmızı ışıkta geçmeye çalışmıştır, ya alkol alıp zaten bit kadar olan beyin kapasitesini daha da küçülterek kendini ralli yarışçısı sanmıştır, ya altındaki dört tekerlekli teneke parçasını uçak sanıp aşırı sürat yapmaktadır, ya direksiyonun başına geçince kendini Hollywood artisti sanmaktadır…
Diğer taraftan, yolda yürürken binanın birinden geri zekalı birinin ihmali neticesinde kafanıza bir şey düşebilir, üzerinize temeli sağlam yapılmamış bir direk veya pano düşebilir, açık bırakılmış bir elektrik kablosu tarafından çarpılabilirsiniz, gerekli emniyet tedbirleri alınmadan kullanılan bir gaz tüpünün patlaması sayesinde parçalanabilirsiniz, yanabilirsiniz, araçtan atılan bir sigara izmariti sayesinde çıkan yangında malınızdan, canınızdan olabilirsiniz, işini savsaklayan bir sağlık görevlisi sayesinde canınızdan, sağlığınızdan olabilirsiniz, trafikte kuralları ihlal eden bir ahbabına kıyak geçen bir polis memurunun geçtiği kıyak sayesinde iyice azan ahbabının kurbanı olabilirsiniz, hatta kendisi veya bir yakını da olabilir, kaçmaya vakit bulamadan başınıza binbir sahtekarlık, vicdansızlık, aptallık ve ahlaksızlıkla yapılan bir bina durduk yerde şak diye yıkılıverebilir, vesaire vesaire…
Zeka seviyesi ancak öğretilebilir geri zekalı seviyesinde olan insanların bol tarafından yaşadığı, yönetildiği, kanunları, kuralları koyduğu bir toplumda yaşıyorsanız, onların tercih ettiği şekilde de yönetiliyorsanız, kazayla ölmek veya sakatlanmak, hayatınızın kararması sizin kaçınılmaz kaderinizdir.
Kısacası, öğretilebilir geri zekalı seviyesinde veya o seviyenin altında olan insanların hayatınızın her anında var olduğu ve üstüne üstlük bu zeka seviyesiyle liyakat sahibi yapılarak hayatınıza yön verdiği, daha doğrusu mecburi kıldığı bir düzende kazayla ölmek normal insanların kaçınılmaz kaderidir…
Bu arada, geçen gün bizim Meclis oturdu, ölümlü trafik kazalarında ceza üst sınırını 7 yıldan 14 yıla çıkardı, sanki ceza artırımı bir çözüm olacakmış gibi!
Sen ceza artırımına gitmeden önce kazaları önleyecek tedbirleri almaya baksana kardeşim!
Yollarının tümünde altyapın eksik, kendiliğinden kazaya davetiye çıkaracak durumda, üstelik de yolların tamamen standart dışı, yol yapım şartlarına uyulmadan yapılmışlar ve yapılırken de hiçbir mühendislik tasarımı ve ilgili makamlardan izin filan da yok, birileri geliyor, kafasına göre yapıyor, gidiyor!
Memlekette yol yapım kurallarına uyularak yapılmış tek yol eski Güzelyurt-Gemikonağı yolu, nerdeyse 40 yıl önce yapıldı, ama malzemesiyle, meyilleriyle filan adam gibi yapıldı, hala hiçbir ek tamirata gerek duymadan sapasağlam duruyor.
Son yapılan çift şerit Lefkoşa-Güzelyurt yolu tam bir felaket, yol o kadar kötü ki her iki taraftan da arabayla resmen hoplaya zıplaya gidiyorsunuz…
Sadece bir örnek; Alayköy’ü geçtikten sonra Yılmazköy’e yaklaşırken sağdaki bankette, ki yağmur suyu için yapıldı, beton parçaları yüzlerce metre boyunca nerdeyse on yıldır atıl vaziyette duruyor ve benim defaeten medyadan uyarmama, yazılı şikayet vermeme ve polisin de defalarca uyarısına rağmen ilgili bakanlık o beton parçalarının sadece bir kısmını kaldırdı, gerisi hala o banket içinde, yol ile bariyer arasında duruyor, bir arabanın o bankete girmesi durumunda yaşanacak olan yine bir felakettir.
Sadece Gemikonağı bölgesinde, doğu-batı istikametinde çok yoğun bir trafik akışı olan Ecevit Caddesi güzergahında son iki senede sadece benim hatırladığım dört ölümlü kaza var, diğer sayısız kazalar da cabası, ancak halen bu güzergah üzerinde, özellikle de hergün binlerce aracın gidip geldiği, bazen de öğretilebilir geri zekalıların ve sarhoşların aşırı sürat yaparak kazalara sebep verdiği Yedidalga ile Gemikonağı arasındaki güzergah üzerinde tek bir trafik kamerası veya trafiği yavaşlatacak, sürati engelleyecek tek bir tedbir yok!
Dahası, bu güzergah üzerindeki kaldırımlar da standart dışı ve kaldırımı kullanan yayalar trafik akışına karşı korumasız, kimi yerde kaldırım yoldan yukarda, kimi yerde ise kaldırım yolun altında kalmış, tam bir rezalet!
Geçtiğimiz Haziran ayında yine bu güzergahta, tam da Gümrük Binası yanında ölümlü bir kaza oldu, bir TSK mensubunun kullandığı araç yoldan çıkarak, yol ile kaldırım arasında bariyer koruması olmayan kaldırım üzerindeki bankta oturan iki üniversite öğrencisine çarptı, biri öldü, diğeri yaralandı.
Araç sürücüsü sağlamından alkollüydü, kaldırım ile yol arasında da bariyer yoktu, araç yoldan çıkıp kaldırıma çıktı, kaldırımda oturanları süpürdü, sonra da denize düştü.
Kazanın oluş saati sabahın ikisini biraz geçiyordu ama evime yakın bir mesafede olduğu için kaza sesini net şekilde duydum.
Bölgedeki trafik terörü dolayısıyla da sürekli olarak polise ihbarda bulunuyorum, ancak polis de bu öğretilebilir geri zekalı sürüsünün yarattığı trafik terörüne yetişmekte yetersiz kalıyor, işin doğrusu her köşeye bir polis dikseniz bile kendilerini Hollywood artisti, yolları da film seti sanan bu geri zekalı sürüsüne yine yetişemezsiniz…
Gün 24 saat alkolün satıldığı, sabahlara kadar her köşenin alkollü içki satan mekanlarla dolu olduğu bir ortamda çözüm ölümlü trafik kazalarında cezaları 14 yıla çıkarmak, trafik cezalarına da fahiş zamlar yapmak değildir.
Esrar, eroin, kokain gibi uyuşturucular ne kadar tehlikeliyse, alkol da en az onlar kadar tehlikelidir, hatta çok daha tehlikelidir, çünkü fiziksel ve ruhsal anlamda etkisini kişiden kişiye çok daha hızlı gösterebilir.
Bir kere, alkolün kontrolsüz bir şekilde sudan fazla tüketildiği bu ülkede alkollü içki satan mekanların çalışma saatlerini ve alkol satışını medeni ülkelerde olduğu gibi kısıtlayacaksınız, sabahlara kadar canlarının istediği gibi at oynatmalarına izin vermeyeceksiniz, en geç saat 10da alkollü içki satışı duracak, mekanlar da geceyarısını bulmadan kapanacak, bu bir mecburiyettir.
Aksi takdirde, bunca başıbozukluğun olduğu bir ortamda, sabahlara kadar açık olan ve kontrolsüzlüğün ötesinde, tamamen kudurmuş bir şekilde alkol tüketilen, sonra da direksiyon başına geçilen bir ortamda kazaların, daha doğrusu cinayetlerin olması kaçınılmazdır.
Bu arada, bahsetmeden geçemeyeceğim, Haziran ayı içerisinde, yanlış hatırlamıyorsam 16 Haziran idi, Gemikonağı’nda bir TSK mensubunun yaptığı kazada ölen Pakistanlı öğrencinin ardından basında bazı basın mensuplarının ve siyasilerin söylemleri soruna parmak basmaktan ziyade, bu trajik olayı siyasi propaganda amaçlı kullanıma yönelikti…
Gayet açık ve net şekilde medyada şu mesajlar verildi veya verdirildi; Kazayı yapan bir TSK mensubuydu ve komutanlar bir başsağlığı bile dilemedi!!!…Hükümettekiler, yani iktidardaki UBPliler de bir başsağlığı bile dilemedi!!!…Ama CTP milletvekilleri konuyla ilgilendi, aradı, sordu, başsağlığı diledi!!!…
Basında ve siyaseten çok güzel manipüle edilen bu olaydan çıkarılacak netice ise;Komutanlar, yani askerler, taş kalpli, UBP-DP-YDP’den oluşan hükümetin yetkilileri taş kalpli, ama duyarlılık gösterip de mağdur yakınlarını arayan, üzüntülerini belirten CTP temsilcileri şefkatli, duygusal, insancıl…
Ne güzel bir senaryo, değil mi!
Peki, biri, örneğin ben çıkıp da şu soruyu sorsam, cevabınız ne olurdu acaba; Aynı güzergah üzerinde, birkaç kilometre içinde, birbiri ardına birçok ölümlü kaza oldu, genç-yaşlı birçok insan hayatını kaybetti, üstelik de hayatını kaybedenlerin hemen tümü masumdu, bunların kaçta kaçında muhalefetteki vekiller veya muhalefetin borazanlığını yapan medya mensupları duyarlılık gösterip, mağdur yakınlarını aradı ve bu durum basında da ifşa edildi???
Hiçbirinde!…Nerden mi biliyorum, olayları çok yakından takip ettiğimden biliyorum!
Veya, artık bir felakete dönüşen trafik kazaları ve kazalardan kaynaklı ölümlerin hangisi medyada bir haberden öteye gidebildi, hangisi Meclis’te tartışma konusu oldu!!!
Nerdeyse hiçbirinde!!!
Kazalar oluyor, sebepleri belli, sorumluları belli, tedbirleri belli, ama bunları uygulayacak idare ortada yok, ortaya çıktıklarında da sadece lafazanlık yapıyorlar!!!
Bir başka nokta; Bir memur kaza yapıp da birinin ölümüne sebep olduğunda Başbakan, Cumhurbaşkanı mağdur yakınlarını arayacak ve özür dileyecek, başsağlığı dileyecek diye bir zorunluluk veya sorumluluk mu var?
Bir şirket çalışanı kaza yapıp da ölüme sebebiyet verdiğinde şirket sahibi mağdur yakınlarını arayacak ve başsağlığı dileyecek diye bir zorunluluk mu var?
Yoktur!…Zaten her ölümlü kazada, ölenleri tanısak da tanımasak da yüreğimiz cayır cayır yanıyor, bir de esas sorumluların mağduriyetten kendisine hak ve kar payı çıkarmasını mı izleyeceğiz!!!
Var mı böyle bir dünya, var mı böyle bir hak!
Siyasilerin birinci görevi, temsil ettikleri insanların hayat bütünlüğünü korumaktır, iktidarları boyunca almadıkları tedbirler yüzünden kaybedilen insanların canı ve mağduriyeti üzerinden siyaset yapmak, mağduriyetleri siyasi amaçlarla sömürmek değildir!!!…
Ha, canı yanan, sözün bittiği yerde tarifsiz bir acı yaşayan insanlara, faydası olmasa da teselli vermeye çalışmak, onlara manevi destek sağlamak insanlık görevidir, ancak bu yaklaşım siyasi manevralara alet edilip, kurumları zan altında bırakacak şekilde de olmamalıdır.
Neticede, sorumsuz bir şekilde araç kullanıp da kazayı yapan her kimse, birinci derecede sorumlu odur, yasalar önünde hesabı da o verecektir…
İkinci sorumlu ise (ikinci derecede sorumlu değil ama), devlet yönettiğini sanıp da gereken tedbirleri almayanlardır, yani siyasilerdir, seçilmiş olarak iktidarıyla muhalefetiyle memleketi yönetenlerdir, ve bence almadıkları tedbirler yüzünden trafikteki kazaların da baş ve esas sorumlusudurlar…
Hangi kurumun mensubu olursa olsun fark etmez, sorumsuz biri sabahın köründe zil zurna olup da kaza yapıyorsa, o şahsın o saatte nasıl olur da onca alkolü almış şekilde yolda olduğunun ve yolunda güvenlik durumunun sorgulanması gerekir, bunu da sorgulayacak ve gereken tedbiri alacak olan yönetenlerdir, idaredir…
Geceyarısı veya sabahın köründe sokaklarda sarhoşlar terör estiriyorsa, insanları katlediyorsa, bu rezaletin tek sebebi idarenin, yönetenlerin onlara o fırsatı vermesidir.
Yani elinizde imkan varken almadığınız tedbirler dolayısıyla hem trafikte yaşanan bu felaketlerde doğrudan sorumlu olacaksınız, hem de mağdurların mağduriyeti üzerinden, medyadaki kuklalarınızı da kullanarak, siyasi rant elde etmeye çalışacaksınız!
E, kusura bakmayın ama böylesi bir aymazlığı Allah da affetmez, benzer bir felaket sizin başınıza veya yakınlarınızın başına gelirse, ki gelmesi muhtemeldir, gocunmayın, günahkar filan da aramayın, çünkü esas günahkarlar ve sorumlular elinde yetki olup da soruna neşter vurmayanlar olarak sizlersiniz!
Hergün yollarda olan biri olarak, sayısız kazaya şahit olmuş, zaman zaman da dehşetengiz ölümlü kazalar görmüş biri olarak, kendi kendime acaba eve sağ salim dönebilecek miyim diye hergün kendi kendime soruyorum ve işin doğrusu, bu ülkeyi yöneten ve trafik konusunda sorumluluğunu yerine getirmeyen gelmiş geçmiş tüm siyasilere de hergün lanet okuyorum, sebep oldukları kötülüğün aynen kendilerini de bulmasını, aynı acıları çekmelerini diliyorum…
……………
Gelelim Trump’a suikast hikayesine…
Amerika’nın gelmiş geçmiş en tuhaf başkanı ve şu andaki başkan adayı Donald Trump bir seçim konuşması yaparken “güya” suikaste uğramış!
Güya diyorum, çünkü olay tam bir mizansen, senaryosu tam bir beceriksizlik abidesi…
Amerikan filmlerinin en adisinde bile böyle bir beceriksiz senaryo göremezsiniz…
Trump efendi çıkmış kürsüye, zırvalıyor, atıp tutuyor, o sırada yakın çevresinde tek bir gizli servis ajanı var, gerisi üzerinde durduğu standın aşağısında, nutuk attığı yerin de hemen arkasında bir tribün var, üzerinde de tıkış tıkış insanlar oturuyor…
Trump nutuk atarken uzaktan silah sesleri duyulmaya başlıyor, Trump yere çöküyor, sonra da gizli servis ajanları büyük bir acemilikle Trump’ın üzerine kapanmaya başlıyorlar, ama öyle bir kapanma kapanıyorlar ki çeşitli açılardan çekilen filmlerde, Trump her şekilde hedefte, kafası her açıdan görülebilir, bir keskin nişancı tarafından rahatlıkla vurulabilir durumda!!!
Filmlerde sekiz el atış sesi duyuluyor, iddia o ki bu sekiz atışın sekizini de 20 yaşlarında, Trump’ı hiç sevmeyen bir genç, Trump’ın nutuk attığı kürsünün tam olarak 120 metre karşısında olan bir barakanın üzerine çıkarak, 5,56 kalibrelik AR-15 silahıyla ateşlemiş, ilk kurşun da Trump’ın kulağının üst tarafını delip geçmiş…
Kennedy’nin suikast hikayesi bile daha iyi uydurulmuştu!
Havada helikopterlerin, karada ise polislerin ve ajanların fink attığı bir ortamda, başkan adayının palavra salladığı kürsünün tam karşısındaki açık alanda duran bir kulübenin damına elinde tüfek olan bir genç çıkacak ve kimsenin ruhu sezmeyecek, ve keza, bu genç sekiz el ateş edecek zamanı bulacak ve sonra da güvenlik görevlileri tarafından öldürülecek ama vurulması sırasında kendi AR-15’inin tipik silah seslerinden başka silah sesi duyulmayacak, attığı kurşunların biri Trump’ın çevresinde duran onca insandan birine isabet edecek (senaryo gereği, o da gerçekten isabet ettiyse, çünkü görüntülerde görünen o ki Trump hariç kimse vurulmadı, sağlıkçılar kimsenin yardımına koşmadı, hatta Trump’ın bile), sadece Trump’ın kulağının üst kısmı vurulacak ama başka hiçbir yerine temas etmeyecek, atışlardan sonra Trump’ın kürsüsüne çıkan iki tüfekli polis atışların nerden geldiğini anlamayacak, salak salak sağa sola bakınacak, sonradan kürsüye çıkan ve Trump’ın üzerine kapanan 6 ajanın hepsi de Trump’a doğru bakacak, bu gibi durumlarda kullanılan kurşun geçirmez örtü veya örtüler anında açılıp da Trump’ın üzerine örtülmeyecek, Trump efendi kürsüden indirilmeden önce ajanlara bir dakika diyerek ajanları durduracak, ajanlar daha saniyeler önce yapılmış bir suikast girişimi olmasına rağmen güvenliği hiçe sayarak “birazcık” açılacak (olası bir başka suikastçi böyle bir açılmada Trump’ı saniyesinde kurşuna dizer) ve Trump efendiye şovunu yapma fırsatı verecek, Trump efendi yumruğunu havaya kaldırıp üç kez “fuck” küfredecek, tam o sırada aşağıdaki bir fotoğrafçı Trump’ı yumruğu havada, kulağında ve yanağında birazcık kan ile Amerikan bayrağı altında şov yaparken mükemmel bir açıdan çekecek, sonra da seyirciler tezahüratı basacak, seyircilerden hemen hemen kimse yerinden kalkıp da kaçışmayacak, önce kısa süreli bir heyecan yaşanacak, sonra da kahkahaların atıldığı ve USA tezahüratının yapıldığı bir şenlik olacak, hemen arkasından gayet acemice görsel bir kurgu yapılacak, Trump’ı vuran kurşunu havada fotoğrafladığını iddia eden bir gazetecinin fotoğrafı yayınlacak, Trump’ın kulak seviyesinin hemen altında, kulağındaki yaranın da en az yedi sekiz santim altında, kafasının arkasında, havada kurşun olduğu iddia edilen, yaklaşık 30 santimlik bir çizgi belirecek…
Bu Amerikalılar var ya, bunca yıldır bütün dünyayı boşuna eşşek yerine koymuyorlar!
Suikastçı genç Amerika’da her yerden sadece birkaç yüz dolara bulabileceği, 120 metrede nokta atışı yaparak kesin sonuç veren bir dürbünlü keskin nişancı tüfeği kullanmıyor, onun yerine 120 metrede, şiddetli rüzgar olsa bile, insan hedefini vurabilecek ama keskin nişancılıkta, nokta atışlarında pek de güvenirliği olmayan, hatta asla tercih edilmeyen bir 5,56’lık tüfek kullanıyor.
Attığı kurşun Trump’ın sağ kulağının üst tarafını delip geçiyor ama ne kafasına, ne saçının tek bir teline, ne de kafa derisine, ne de arkasında ve çevresinde duran seyircilere zerrece temas etmiyor, herifin saçı bile bozulmuyor, sadece kulağının vurulduğu iddia edilen yerden kırmızı bir sıvı biraz kulağına ve yanağına yayılıyor, saçında bile tek damla kan yok, kulağının altında da tek damla kan yok…Sanki kulağının ucunda önceden yerleştirilmiş ufak bir tüp varmış ve kulağını bastırınca patlamış gibi, vesselam…
Bir fotoğrafçının havada yakaladığını iddia ettikleri mermiye gelince, fotoğrafta mermi olduğu iddia edilen 30 santimlik çizgi Trump’ın kulağının en az yedi-sekiz santim altından geçiyor, ki bir mermi havada asla öyle bir çizgi bırakmaz…Merminin havada bıraktığı etkiyi görmek isteyen Youtube’da arama yapsın, sayısız örneğini görür, merminin ittiği hava açılır ve havada giden merminin etrafında en az 20-30 santimlik bir dalgalanma oluşur, bu da net şekilde görülebilir.
Trump’a suikast düzenlediği iddia edilen 20 yaşındaki Thomas Matthew Crooks suikastten önce çektiği bir videoda adeta dalga geçerek diyor ki; “I hate Republicans, I hate Trump, and guess what, you got the wrong guy – Cumhuriyetçilerden nefret ediyorum, Trump’tan nefret ediyorum, ve tahmin edin, yanlış adamı yakaladınız!”
Haklısın serseri, yanlış adamı yakaladılar ve bu kadar acemice hazırladığınız senaryoda senin de sözde cesedin herkesin görebileceği, fotoğraflayabileceği şekilde, başında kimse durmadan o damın üzerinde birkaç dakika kaldı, ne tesadüf!
Böylece Trump bir daha başkanlık koltuğuna oturmuş oldu, hade dünyaya kolay gelsin…