Ediz Tuncel yazdı: Değişmeyen üç şey ve Türkiye’nin gerçekleri
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir derler.
Kısmen doğrudur, kısmen eksiktir.
Aslında değişmeyen tek şey, hiç durmadan akıp giden zaman ve neticesindeki ölümdür.
Ölüm değişmez, mutlak fiziksel sondur.
Ölümden sonrasında ise devreye metafizik girer, eğer fiziksel ölümden öteye yol olduğuna inanıyorsanız!
Bazı şeyleri gerekçesi açıklanamaz ve tamamen kendi kontrolünüzün dışında gerçekleşen bir şekilde tecrübe ederseniz, inanırsınız…
Etmezseniz, inanmazsınız, olay bu kadar basittir, açık ve nettir.
Buraya kadarı fizik ve metafizikle ilgili olan kısım…
Yani bilim ve bilim ötesi olan kısımlar.
Şimdi gelelim hiçbir bilimsel temele dayanmayan ama son kırk yılın son yirmi yılında Türkiye’yi adım adım olağanüstü bir yıkıma götüren, tüm milli, manevi ve maddi değerlerini akıl almaz bir hınçla yıkan üç şeye ve uzantılarına…
Cehalet, ihanet ve ahlaksızlık!
Bu üç “şeyi”, tek bir kelimeyle özetleyeceğim; KÖTÜLÜK.
20 sene önce kötülük Türkiye’de iktidara geldi.
İktidara gelmek için her türlü ahlaksızlığı mübah saydı, her türlü yalanı, dolanı, entrikayı, fesadı, fitneyi mübah saydı, her türlü inanç sömürüsünü mübah saydı, cehaletten beslendi, mağdurları oynadı, her türlü kılığa da girdi, her türlü rolü yaptı, ama en nihayetinde gerçek yüzünü gösterdi, nihayette tek bir yüzü vardı; KÖTÜLÜK…
Kötülük, cehalet ve ahlaksızlıktan besleniyordu, beslendikçe vücudu saran kanser gibi büyüdü, büyüdükçe önüne engel olarak çıkan herşeyi ezip geçti, insanı insan yapan, ülkeyi ülke yapan, devlet devlet yapan tüm milli, manevi ve maddi değerler yerle bir oldu.
Cehalet, sefaleti getirdi, sefalet cehaleti daha beter besledi, kanser gibi her tarafı saran cehaletle birlikte ahlaksızlık da infilak etti, cehaletle birlikte sefalet ve ahlaksızlık kaçınılmaz sonuç haline geldi.
Hepsi bir araya gelince, Türk ulusu tarihinde gördüğü en korkunç, en vahşi, en acımasız, en yıkıcı kötülükle tanışmış oldu…
Bu kötülük, iktidara gelir gelmez ilk önce Türk ulusunun bilinen tarihi boyunca ulusun ve devletin bekasının yegane sigortası olan ve yüzyıllar boyunca emperyalizmin ve Türk ulusunu tehdit eden her türlü kötülüğün karşısında yıkılmaz, sarsılmaz bir kaya gibi duran Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef aldı.
İlk önce, TSK’nın emperyalizmin uşağı PKK’yı bitirdiği, sıfırladığı yerde devreye girdi ve açılım saçılım bahaneleriyle TSK’nın ayağının altına takozu koydu, PKK’ya nefes alacak, kendine gelecek zamanı kazandırdı.
Sonrasında ise, takoz yeterli gelmedi, kumpaslarla, entrikalarla TSK’nın ayaklarının dibine dinamit üstüne dinamit yerleştirdiler, patlattıkça patlattılar, parçaladıkça parçaladılar, millet ise şaşkın bir halde olanları seyretti, ne olduğunu anlamadan, TSK’ya atılan iftiraların gerçek mi, yalan mı olduğunu anlayamadan, olayların hızını algılayamadan, yaşananlara alık alık bakındı, durdu.
Peki, cehaletten beslenen kötülüğün tüm bunları yapmaya aklı yetiyor muydu?
Elbette ki hayır, adı üstünde, cehalet, cahilin aklı neye yeter ki!
Cahinin kendine yetecek kadar aklı yoktur, olsa olsa yarım akıllıdır, ama her zaman kendisini idare edecek, yönetecek bir üst akıla ihtiyaç duyar.
İşte o üst akıl da, “ey şaklabanın, sahtekarın ve hainin önde gideni, ben seni BOP’un eşbaşkanı ilan ettim, hadi iş başına..” deyip, zırcahilin, şaklabanın, hainin ve sahtekarın önde gidenlerini Türkiye’nin başına getirecek yolu açandır, yani, bir taraftan milleti PKK ile uğraştırıp, Türk-Kürt savaşını başlatan, dikkatleri bu savaşa çeken, diğer taraftan da Türkiye içinde tarikat-cemaat oluşumunun temelini atan ve bu oluşumlara mağdurları oynayarak siyasete girmeyi öğreten, din sömürüsünden ve cehaletten beslenerek iktidara çıkmanın yolunun en kolay yol olduğunu öğreten, sonra da ülkenin içine milyonlarca mülteciyi sokturan ve milletin kanını bozmanın, ülkenin ve milletin kanını emmenin yolunu gösteren Amerika ve uşaklarıdır.
Balık hafızalarımız unutmuş olabilir, o yolun nasıl açıldığını hatırlayalım;
Türkiye’yi kötülüğe teslim edecek yolu açan Ecevit, artık beyni tamamen bulanmış vaziyette olmasına rağmen koltuğu ölene kadar bırakmamakta direnmişti, partisinin içinde bir babayiğit çıkıp da bu adamın hırsı yüzünden ne CHP kaldı, ne DSP kaldı, ne memleket kaldı, ne ekonomi kaldı, herşey yerle bir oldu, yeter artık diyememişti.
CHP’nin başkanlığını kapmak için ustası İnönü’nün altını harıl harıl oyarken aynı gün Deniz Gezmişlerin asılışına seyirci kalan bu sözde nezaket abidesine haddini bir tek Cumhurbaşkanı Sezer bildirmişti, aç da anayasayı oku, devlet nasıl yönetilir biraz öğren demişti, nezaket abidesi rolün bana sökmez, beceriksizlik abidesisin mesajını vermişti.
Ertesi gün de güya Masaya atılan bir anayasa kitapçığı yüzünden ekonomi yerle bir olmuştu…Yersen!!!
Ama bizim millet ne yazık ki yemişti!!!
Ve yine, Amerika’nın tarihte gelmiş geçmiş en büyük kuklası ve projesi olan Fetullah Gülen’i öve öve bitiremeyen bu zatın beceriksizlikleri yüzünden, Türkiye’nin inanç sömürüsüne maruz kalmaya meyilli ve eğitim seviyesi düşük olan kesimleri tarikat-cemaat çetelerine doluşmaya başlamış ve AKP’nin temelini oluşturacak yapıtaşları görevini tereddütsüz üstlenmişti.
Tehlikeye bir tek, kendisi de din sömürüsünden rant elde eden Erbakan dikkat çekmişti ve AKP tayfasının hedeflerini açıklayarak, yerden yere vurmuştu, ülkenin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi bağıra bağıra söylemiş ancak kimse anlamamıştı.
Ancak proje ilerliyordu, bir düğmeye basılarak bir hafta içinde Türkiye piyasasından onlarca milyar dolar sıcak para çekilmiş, beyni bulanmış Ecevit ve yamalı bohçadan farksız olan hükümeti neye uğradığını şaşırmış, ülke ekonomik yönden yangın yerine dönmüştü.
Arkasından gelen seçimlerde ise yamalı bohça hükümeti sıfırı tamamen tüketmiş, beceriksizlikleri ve aymazlıkları sayesinde AKP iktidarı başlamıştı.
Bir umuttur diyerek milletin iktidara taşıdığı AKP, önce şirinler ve mağdurlar rolünü oynamış, sonrasında ise kırmızı başlıklı kızı, yani Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden hain kurt rolüne bürünmeye başlamıştı.
Sanki alemin akıllısı kendileriymiş ve kendilerinden önce kimse düşünememiş gibi, iktidara geldikleri andan itibaren ülkenin yedekte tutulan ve olağanüstü durumlar için saklanan tüm maddi kaynaklarını kullanıma soktular, fabrikaları, limanları satışa çıkardılar ve sıcak para girişi sağladılar, kasada mevcut olanı da yandaşlara üleştirdiler, millete de bol keseden hamasi nutuklar attılar.
Ancak hazıra dağ dayanmadı, kaynaklar kısa sürede tükendi, üstelik de ülke böbürlene böbürlene hovardalandıkları ve eş başkanıyız dedikleri BOP kaosunun tam ortasında kaldı, her türlü terör tehdidine açık hale geldi, ülkenin her tarafında gümbür gümbür bombalar patlamaya başladı, terör ve katliamlar gündelik olaylar haline geldi, binlerce asker, yüzlerce vatandaş katledildi, PKK yetmezmiş gibi, sapık katillerden oluşan sözde islamcı terör örgütleri ülkenin dört bir tarafına yayıldı, zırcahil sapıklardan oluşan tarikat ve cemaat çeteleri ülkenin dört bir tarafını sardı, üstelik de tüm ülke ve millet kaos içindeyken AKP iktidarının sağladığı ballı imkanlarla bu sapık mahlukat sürüleri bir elleri yağda bir elleri balda yaşamaya, ülkenin ve milletin kanını dibine kadar emmeye başladı.
Yetmedi, öve öve göklere çıkardıkları, peygamber ilan ettikleri fetoşun Amerikan projesi çetelerinin ülkenin dört bir köşesine yerleşmesine, örümcek ağlarını kurmasına çanak tuttular, sümüklü mendilini yalar hale geldiler, TSK’nın bile içine sızdılar, en sonunda kendi aralarında güç kavgasına giriştiler, ülkeyi kan gölüne çevirdiler, arkasından da ülkeye doldurdukları milyonlarca mülteci ile tam bir garabet düzeni yarattılar, ülkenin ve milletin tüm milli, manevi ve maddi değerlerini ezim ezim ettiler, yerle bir ettiler, mülteciler ve tarikat-cemaat çeteleri ülkenin kanını ve canını iliklerine kadar sömürürken, bir elleri yağda bir elleri balda yaşarken, milletin geri kalanını çöplükten yiyecek arar hale getirdiler, milyonlarca çocuğumuzun okula aç sefil gitmesine neden oldular.
İşlerine geldiği sürece varlığını destekledikleri, militanlarını çadır mahkemelerinde saniyeler içinde akladıkları, katillerini tanık TSK komutanlarını da karşılarında sanık yaptıkları, kısacası TSK’ya karşı birlikte komplo kurdukları PKK ile gün geldi ters düştüler, PKK ile ters düştüler diye, kendilerine artık yeter diyen ve sayısı nerdeyse 30 milyona varan tüm Kürt vatandaşları hain PKKlılar diye yaftalamaya kalkıştılar.
Dünya tarihinde hiçbir düşmanın ayakları altına alamadığı, deneyenlerin bedelini en ağır şekilde ödediği Türk bayrağını paspas yaptılar, ayaklar altına aldılar, çöplere attılar, insanlık tarihinde keni ülkesinin bayrağını rezil eden ilk mahlukatlar olarak tarihe geçtiler.
Dünyanın en zengin tarım ülkelerinden biri olmasına rağmen ve mevcut potansiyeli değil yüz milyonu, verimli kullanılması halinde rahatlıkla bir milyar insanı besleyecek kapasiteye sahip Türkiye’yi gıda konusunda dünyaya muhtaç ettiler, dünyanın en pahalı gıda merkezi haline getirdiler, ekonomiyi yerle bir ettiler, devletin kasasını dibine kadar boşalttılar, karşılıksız para basarak Türk Lirasını dünyanın en değersiz birkaç para biriminden biri haline getirdiler, enflasyonu dünyanın en yüksek üç enflasyonundan biri haline getirdiler, cehaletleriyle milleti ve ülkeyi her türlü sefalete ve ahlaksızlığa sürüklediler.
Yetmedi, kaçak göçek milyonlarca binaya sırf rant uğruna defalarca af çıkardılar, insanları herbiri bir mezardan farksız olan, kümes bile olamayacak binalarda yaşamaya mahkum ettiler, 6 Şubat depreminin daha ilk saniyelerinde irili ufaklı yüzbinden fazla bina yerle bir oldu, insanların evleri mezarlarına dönüştü, utanmadan sadece 50 bin insanımız öldü dediler, gerçek sayıyı açıklamayamadılar, ortaya çıkan dehşete alık alık baktılar, insanlarımız, çocuklarımız enkazların altında can çekişe çekişe ölürken uzaktan seyrettiler, utanmadan bir de helallik istediler, dünya tarihinde cehaletleri sayesinde kendi insanlarını topluca katleden, memleketi açık hava mezarlığına çeviren zırcahiller güruhu olarak tarihe geçtiler.
Bütün bunlara rağmen herkes suçlu, bir tek kendileri masum, herkes haksız, bir tek kendileri haklı…
Binlerce yıllık Türk Ulusu tarihinde tüm bu kötülükleri düşmanlar Türk Ulusu’na sayısız kez yapmayı denedi de her seferinde çuvalladı, ama gelin görün ki AKP-tarikat-cemaat-hizbullar ve bunların dümen suyuna girmesi hangi akla hizmettir anlaşılamayan MHP sayesinde 20 yılda tüm bu kötülükler başarıldı, Türkiye’nin tüm milli, maddi ve manevi değerleri yerle bir edildi.
Türk milletinin tarihi dışardan gelen çok kötülük gördü de, içerden gelen böylesine bir kötülük görmedi, görmeyecek de.
Şimdi gelelim işin metafizik kısmına ve tek bir cümle ile işi özetleyelim;
Türkiye’yi Türkiye yapmak, vatan yapmak için canını feda eden, sınırlarının her santimini kanlarıyla çizen, insanlık tarihinin gördüğü en şanlı kurtuluş savaşlarından birini vererek bize bir ülke veren, tarihiyle onur duyacağımız bir milletin çocukları olmamızı sağlayan şehitlerimizin ruhları bütün bu rezillikleri affedecek mi, ülkeye ve millete böylesine kötülük edenlere haklarını helal edecek mi!!!…
Bence etmeyecekler…
Bu milletin özgürlük ruhu bir 19 Mayıs’ta şahlanmıştı, özgürlük kıvılcımı 19 Mayıs’ta parlamıştı, ülkeye ve millete son darbeyi vurmaya, Türk milletini tarihten silmeye kalkışan yedi düvel tarihin gördüğü en şanlı kurtuluş savaşı ile dize gelmişti…
Tam yüz yıl sonra ülkenin tüm milli, manevi ve maddi değerleri cehalet , ihanet ve ahlaksızlık sayesinde yıkılırken, yerle bir edilirken, yine bir Mayıs’ta ülkenin kaderi belirleniyor, ancak bu sefer Cumhuriyete karşı ülke içinde cehalet-ihanet-ahlaksızlık üçgeninde birleşmiş ve dış düşmanların yapamadığını acımasızca ve vahşice yapmakta olan Cumhuriyet düşmanlarına karşı, Türk bayrağına, Türk Ulusu’na, Türk kültürüne, Türklüğü ve Türk devletini temsil eden her türlü milli, manevi ve maddi değere karşı, kısacası, Cumhuriyete karşı aleni bir savaş ilan etmiş olan düşmanlara karşı bir ölüm-kalım savaşına girişiliyor…
Eğer bu savaşta Cumhuriyete sahip çıkanlar galip gelmez ve iktidar yine cehalet, ihanet ve ahlaksızlık üçlüsünün elinde kalırsa, gelecek seçimde vatandaş yapılmış olan on milyon mülteci ile kol kola yürüyecek olan kötülük, Meclis’i ve tüm ülkeyi genetik kodları tarih boyunca asla değişmeyen ve her seferinde kendine bir kulp bulan (genelde din ve inanç sömürüsü kulpu) cehaletin, ahlaksızlığın ve ihanetin katıksız işgali altına sokacaktır.
İşte bu yüzdendir ki, 15 Mayıs, Türkiye tarihinin ve Türk Ulusu’nun ikinci kurtuluş savaşının başlangıcı olarak tarihe geçecektir…
Tarih şahittir ki, bu millet, bu topraklar, bu Anadolu böyle çok badireler atlattı, ihanet çemberinde olanlar da bedelini öyle ya da böyle ödedi…
Neticede, yazılmaktan bıkmayan tarih bir daha yazılır ama Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün de dediği gibi, ilelebet payidar kalır…