İKSV’den ‘Onur Ödülü’ alan usta tiyatrocu Müjdat Gezen:
“Türk tiyatrosuna gelince de, tiyatroların ekonomik olarak şu anki durumla baş etmelerinin imkânı yok diyebilirim. O kadar güçlükle ayakta duruyor tiyatrolar. Bir de yüzde 8’di KDV, yüzde 10 yaptılar. Bir de buna gelir vergisini koy… Sistem, bizi yöneten sistem tiyatroyu sevmiyor. Sanatı sevmiyor.” (Mehmet S. Aman-Cumhuriyet Gazetesi)
Gazetemizin yazarı, Türk tiyatrosunun, Türk mizahının, politik tiyatronun yaşayan en önemli ismi Müjdat Gezen. Sahneye ilk adımını 10 yaşında atan Gezen, sanat yaşamında 71. yılını geçiriyor. Konuştuğu her platformda, 7’den 70’e herkesi, hâlâ güldürmeye devam ediyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 28’inci kez düzenleyeceği İstanbul Tiyatro Festivali’nde ‘onur ödülü’ne değer görülen Gezen’le, tiyatroyu, ödülleri, yeni projeleri konuştuk.
Sanat yaşamınızdaki 71. yılı da ödülsüz geçmiyorsunuz. 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin “onur ödülü”ne değer görüldünüz. Neler hissediyorsunuz?
İKSV kurulduğu günden beri sanat adına güzel şeyler yapıyor. Bu yıl da ödülü bana vermiş olmaları, hoşuma gitti, pek çok dostum, İKSV’nin içinden de pek çok arkadaşım bunun gecikmiş bir ödül olduğunu söylediler ama ben böyle şeylere pek aldırış etmem. Öyle uygun görmüş insanlar, öyle olmuş, bir rahatsızlık duymadım. “Niye bana ödülü daha önce vermediniz” diye bir laf olmaz.
Bu ödüllerin devamı gelecek mi?
Ankara Film Festivali’nde Aziz Nesin Ödülü’nü alacağım. Aziz Abi’yle çok dostluğum vardı. Üç yıl evimde kaldı. Güldürü Üretim Merkezi’nde birlikte çalıştık. Hatta “Ç. Arkadaşım Aziz Nesin” diye bir kitabım da var onunla ilgili. O ödül benim hoşuma gitti doğrusu. Antalya Altın Portakal’da “Cumhuriyet’e Hizmet Yaşam Boyu Onur Ödülü” alacağım. Bu Antalya’dan aldığım da üçüncü ödül olacak. İkisine de gitmek istiyorum, bir sağlık sorunu çıkmazsa.
‘KEŞKE BURSA’DA OKUL AÇMASAYDIM’
71 yıl diyoruz. Dile kolay… Geriye dönüp baktığınızda, “İyi ki bunu yapmışım” ve Keşke bunu yapmasaydım” dediğiniz bir olay var mı?
İyi ki bu mesleği seçmişim. Keşke Bursa’da okul açmasaydım. Çünkü dönemin AKP’li belediye başkanı ruhsat vermedi bana. Oradaki vali, belediye başkanı, itfaiye müdürü, üçü de izin vermemek için sürekli zorluk çıkardı. Yangın merdiveni yüzünden olmadık zorluklar. Ama zararımın haddi hesabı yok… Ev sattım, dükkân sattım, kredi çektim. O dönem Nilüfer Belediyesi çok desteklemişti. Mustafa Bozbey’e de ayrıca teşekkür etmek istiyorum çünkü oradan benim önemli bir zararımın bir bölümünü karşıladı. Kalan bölümü de Nilüfer Belediyesi’ne helal olsun. Sonra bu vali, belediye başkanı ve itfaiye müdürü FETÖ’den tutuklandılar.
Üretmeye devam ediyorsunuz. Tek kişilik ‘İnteraktif Gösteri”niz var.
Evet. İzmir, Ayvalık, Muğla’da gösteri olacak. Bu oyunun önemi şu, seyirciye çok soru sordurtuyorum. Seyirciyi olayın için katıyorum. Sansür yok, denetim yok, konu yok. Tiyatro, sinema, televizyon, özel hayat, siyaset… Benim aklımın erdiği her şeye yanıt veriyorum. Çok interaktif bir gösteri. Ayrıca Cemal Reşit Rey Orkestrası, şef Hakan Şensoy, Hülya Aksu’nun bale grubu ve benim öğrencilerim, Igor Stravinski’nin “Askerin Öyküsü”nü İzmir, Eskişehir ve Ankara’da oynayacak.
İKİ YENİ OYUN İZBBŞT’YE
Cumhuriyet Kitapları’ndan yayımlanan “Deveye Sormuşlar” kitabınızda, iki oyundan bahsediyorsunuz. Onlar ne durumda?
Birincisi “Koyun”. Diğeri, “Nâzım Hikmet Dosyası”. Bu iki oyunu da İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na vereceğim.
Biraz anlatır mısınız oyunları?
“Nâzım Hikmet Dosyası”, Savaş Dinçel ile benim yargılanışımızın, hapishaneye düşüşümüz, beraat edip çıkışımız ve “Çizgilerle Nâzım Hikmet” kitabının hazırlanma evresinde Kenan Evren ile yaşananları anlatıyor.
“Koyun” ise şöyle: Efsaneye göre Hümanos bir koyun olarak dünyaya gelir. Yıllarca öyle yaşar. Sahipleri artık onu kesmeye karar verirler. Bunu
hisseden Hümanos, bir sabah insan olarak uyanır. Kafka’nın “Dönüşüm” öyküsünün tam aksi gibi görünse de değil, nazire. Yıllarca koyun olarak yaşayan bir varlığın insan olduktan sonraki yaşamı anlatılacak.
‘EKONOMİK OLARAK BAŞ ETMEK İMKÂNSIZ’
Yakın zamanda Genco Erkal’ı yitirdik. Politik tiyatromuzun en önemli temsilcilerindendi. Hem politik hem de genel Türk tiyatrosunun son durumunu sanıl görüyorsunuz?
Çok üzgünüm. En son Vehbi Koç Ödülü’nü aldığında oradaydım. Genco sahnede performansını yaptıktan sonra fenalaştı, aşağıda bir odaya aldılar. Son nefesine kadar tiyatro yaptı. Türk tiyatrosuna çok hizmeti dokundu.
Politik tiyatroya gelince… Kaç kişi yapıyordu zaten? Biz Halk Oyuncuları’la başladık. Aydın Engin, Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve ben. Devr-i Süleyman oynadık.Tiyatromuzu yaktılar, bir sürü olaylar oldu. Ondan sonra ben zaten ulvi Uraz Tiyatrosu’nda da politik tiyatroyla uğraşmıştım. Sonra bir baktık ki Genco kalmış, Ferhan Şensoy Kalmış, biz kalmışız. Politik tiyatroyu fiilen yapan az tiyatro kalmış. Şimdi izlediğim oyunlara bakıyorum, Şevket Çoruh’un Baba Sahne’si aynı yolda gidiyor. Çok mutluyum.
Bu kadar az olmasının nedeni, şu olabilir: AKP’li belediyeler, ne beni, ne de Şevket’in oyunları oynatıyor. Bu bir baskıdır. Normal bir vodvil tiyatrosuna baskı olmaz. Kendilerinin tiyatro diye yaptığı işleri görüyorum, çok üzüntü duyuyorum.
Türk tiyatrosuna gelince de, tiyatroların ekonomik olarak şu anki durumla baş etmelerinin imkânı yok diyebilirim. O kadar güçlükle ayakta duruyor tiyatrolar. Bir de yüzde 8’di KDV, yüzde 10 yaptılar. Bir de buna gelir vergisini koy… Sistem, bizi yöneten sistem tiyatroyu sevmiyor. Sanatı sevmiyor. Sanatın hiçbir disiplinini sevmiyor. Resim günah, heykel günah. Erkeklek balede tayt giyiyor ayıp, kızlar tütü etek giyiyor bacakları görünüyor ayıp. Yani her türlü rezalet var açıkçası. Sanatla özdeş değiller.
‘NEYMİŞ O, AKP’YE HAKARET!’
Son yayımlanan sanatsal ifade özgürlüğü raporunda durum içler acısı. Bunca baskının olduğu ortamda sanatçıya düşen görev nedir? Daha fazla ses çıkarmalı mıdır?
Ben meslektaşlarımı yargılamaktan hep kaçındım. Herkes neyi seçmişse onu yapsın. Benim kendimi bildiğimden beri seçtiğim yol bu. Baskılar gördüm, cezaevlerine girdim. Sıkıntılar yaşadım, yaşıyorum. Sadece Cumhuriyet’te yazıyorum diye bile mahkemem devam ediyor. Neymiş o, AKP’ye hakaret. Mahkemede fena konuşacağım. Yazdığımız iki mislini konuşacağım. Bunlar sonuç getirecek şeyler değil ama güneş balçıkla sıvanmaz. Bu iktidar süresini doldurmuştur. Giderken ağır bir miras bırakacaklarından kimsenin şüphesi yok.
Kenan Evren döneminde iki defa “Aydınlar Dilekçesi” yapmıştık. Şimdi de bizim gazetemizin yazarı, değerli şair, kardeşim ataol Behramoğlu da bu işin başındakilerden biri. Bugün de bildiriler yayımlıyoruz, peşine düşüyoruz işin. Ama bunlar yola çıkarken “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır’ demişti, şu ana kadar iyi kullandılar, kullanmaya da devam ediyorlar. Küçücük, 8 yaşında bir kız çocuğu öldürüldü. Bunun hâlâ neden olduğu çıkmıyor ortaya. Halbuki köyün tamamı biliyor. Çok fazla iddialar dolanıyor. Halkın bunu öğrenmesi kadar doğal bir hak yok. Ama bu bile daha ortaya çıkarılamıyor. Ama olan küçücük bir kız çocuğuna oldu. Ne ister bir insan küçük bir çocuktan?
‘SEÇİME GİDİLMELİ’
Türkiye’nin en büyük sorunu nedir bugün?
Adalet, demokrasi, hayat pahalılığı. Bu üçü zaten birbiriyle kolkola dolaşıyor. Cumhuriyet’e zarar veriyor. Hukuk yok, demokrasi yok, “Tek Adam” rejimi var. Bir tek kişinin; senin, benim, onun, bu milletin hayatıyla ilgili karar verme hakkı nereden geliyor? Böyle bir şey olabilir mi? Bizi şu anda azınlıkta olan bir sistem yönetiyor üstelik. Dedikleri dedik, çaldıkları düdük. ama öyle yağma yok. Bir an önce ülke seçime gitmeli ve rahat nefes almalı. Ama Erdoğan’ın amacı bir kez daha seçilebilmek için Anayasa’yı değiştirmek. Şimdiki gündemleri gelecek seçimde acaba aday olmalı mı olmamalıya bakıp, ona göre Anayasa değişikliği. Ama bence bunu AKP seçmenleri de yutmuyor.
İsmet Ay Sahnesi de yeniden tiyatroseverlerle buluştu. Açılışta siz de oradaydınız.
İsmet Ay’ı, 1960 yılında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroların’nda, Henrik Ibsen’in “Bir Halk Düşmanı” oyununda tanıdım. O oyunda birlikte oynadık. Ben 17 yaşındaydım, İsmet Abi derdim, Şehir Tiyatroları’nın emektar bir oyuncusuydu.
Uzun yıllar önce Şile’de, açık hava tiyatrosuna İsmet Ay adı verilmişti. Belediye AKP’ye geçince bu isim kaldırıldı. Son yapılan belediye seçimlerinde Şile yeniden CHP’ye geçince, Özgür Kayabaş yeniden o tiyatroya İsmet Ay adını verdi.
Oradan Atatürk ismene kaldır, buradan İsmet İnönü ismini kaldır, tiyatrolardaki sanatçıların ismini kaldır… Böyle bir şey olmaz. Sırf Atatürk Havalimanı dememek için, tek katlı hastane yaptılar. Gidin görün rezaleti. Yeni havaalanının yapıldığı yer, göçebe kuşların rotasıydı. Yol değiştirdiler, gelmiyorlar artık. Kilyos’taki bahçemde gözümle gördüğüm çaylaklar, leylekler, kırlangıçlar, hepsi yok. Orman hayvanlarının yarısı yaşamıyor. Göletlerin tamamı kapandı.
Televizyonda yayımlanan “Güldür Güldür” ve “Çok Güzel Hareketler Bunlar”ı biliyorsunuz. Ne düşünüyorsunuz?
İzliyorum, kendi kuralları içerisinde iyiler. Ama bir tiyatro olayı olarak sunulmuyor zaten. O bakımdan memnunum. “Bu bir tiyatro eseridir” demiyorlar, dememelerini de doğru buluyorum. Seyirci tiyatroyu öyle algılarsa eğer asıl yapılan tiyatroda başka bir beklentiye girerler. Hepsi tiyatro oyuncusu, başarılı oyuncular aynı zamanda. Ama dedeğim gibi “Bu bir tiyatro eseridir” dememelerini, kendilerinin seçmiş olması hoşuma gidiyor.
Artık YouTube platformunda “Müjdat Gezen ile Bizim Ev” programıyla varsınız. Nasıl gidiyor?
İzlenme olarak 50 milyonu aştık. Mutluyuz. Yeni sezon çekimlerimiz başlayacak. Bu sezon Erkan Can’ı, Demet Akbağ’ı, Şevket Çoruh’u, Günay Karacaoğlu’nu, Ezgi Mola’yı ve yeni doğan bebeğini ağırlayacağız. Eski öğrencilerim, şimdiki meslektaşlarımı burada ağırlayacağım. Yalnız ekonomik olarak herkes bana “Köşeyi döndün” dedi, rakamlara bakıyoruz, ne köşe var ne dönme var. (Gülüyor) Ekonomik olarak yüksek getiri bir şekilde oluyormuş, sponsorla. Büyük bir marka çok iyi bir teklif yaptı. Okulumu ayakta tutacak bir teklif diyebilirim. Ama videonun içerisinde benim o markanın reklamını yapmam istendi. Bunu yapamam dedim.